專屬男士保養排毒,大台北多間舒壓會館任君選擇按摩所有芳療師都經過高標準篩選及嚴格訓練。
Tıbbi Hatanın Cezai Sorumluluğu
Malpraktis kelimesi tıbbi bir terim olup hekimin hatalı uygulaması anlamına gelmektedir. Hekimin hatalı uygulaması diğer bir deyişle malpraktis sonucu birtakım zararlar ortaya çıkar. Zararların tazmini için mağdur hem hukuki hem de cezai yollara başvurma hakkına sahiptir. Bugünkü yazımızda ise hatalı tıbbi uygulama nedeniyle hekimin cezai sorumluluğu anlatılacaktır.
Ceza hukuku bakımından konuyu ele alacak olursak yanlış tedavi, hekimin tedaviyi uygularken kast veya en azından taksir derecesinde gerçekleştirdiği kusurlu hareketlerinin yaptırıma bağlanması kapsamındadır. Böyle bir durumda zarar gören kişi ceza davası açabilecektir.
Cezai olarak sorumlu tutulamayacak durumlardan birisi ilgilinin rızasıdır. İlgilinin rızası varsa ortada bir hukuka uygunluk nedeni söz konusu olduğu için suç oluşmayacaktır. Sağlık hukuku bakımından ilgilinin rızası aşağıda sayılan hallerde mevcuttur;
Taksirle yaralama, sağlık hukuku bakımından en sık rastlanılan suç türüdür. Bu suç tipinde neticenin öngörülmüş ya da öngörül(e)memiş olması durumunu fark yaratmaksızın özen yükümlülüğü ihlal edilmiş sayılır. Ancak netice hiçbir şekilde istenmemelidir. Zira neticenin bilinmesi ve istenmesi halinde kast oluşur. Kast halinde ise sonuca göre kasten yaralama, kasten öldürme gibi suçlar oluşabilecektir.
Kamudaki doktorlar bakımından soruşturma yapılabilmesi soruşturma iznine bağlı iken, özel sektördeki doktorlar için böyle bir durum söz konusu değildir. Soruşturma iznine gerek duyulmadan sürecin başladığı hallerde doğrudan ya da soruşturma izne tabiyse de izinden sonra, ilgili doktor hakkında iddianame düzenlenecek, iddianamenin kabulünün akabinde doktor aleyhinde bir kamu davası açılacaktır.
Öte yandan hekimler bazı durumlarda cezai olarak sorumlu tutulamayacaktır. Yukarıda açıklanan “geçerli rıza” hususu, hukuka uygunluk nedenlerinden biridir. Diğer bir hukuki uygunluk sebebi ise, nedensellik bağıdır. Eğer zarar ile doktorun ihlali arasında bir sebep-sonuç ilişkisi yoksa doktorun cezai sorumluluğuna gidilemeyecektir. Hastanın ağır kusuru, mücbir sebepler ve üçüncü kişilerin ağır kusurlarının varlığı halinde illiyet bağının kesilmesi söz konusudur.
Son olarak belirtilmek gerekir ki, hekimin her manada hiçbir kusuru olmamasına rağmen gelişen komplikasyonlar sonucu hasta zarar görür ise hekim sorumlu olmayacaktır. Komplikasyonlar, malpraktisin aksine öngörülemeyen veya ani bir şekilde ortaya çıkan problemlerdir. Hekim standart tıbbi müdahaleleri yaptığı ve gerekli tüm dikkat/özeni gösterdiği takdirde oluşabilecek komplikasyonlardan sorumlu tutulamayacaktır.
İlgili Yargıtay kararından örnek vermek gerekirse; “Davacılar, davalı doktor tarafından hamileliğinin takip edildiğini, ceninin beş aylık olduğunda hareket etmemesi üzerine doktora gittiğini, doktor tarafından ceninin anne karnında ölü olduğunun tespit edildiğini, bunun üzerine normal doğumun beklendiğini, olmayınca sezeryan ile ceninin alındığını, sezeryan sırasında rahim ve yumurtalığının da alındığını ileri sürerek toplam 100.700,00 YTL maddi ve manevi tazminatın tahsilini istemişlerdir. Davalılar, kusursuz olduklarını savunarak davanın reddini dilemişlerdir. Mahkemece, alınan adli tıp kurumu raporu gereğince ve tanık beyanlarına göre yapılan tıbbi işlemlerin usulüne uygun olduğu belirtilerek davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar tarafından temyiz edilmiştir. Dava konusu olay nedeniyle davacıların Cumhuriyet Savcılığına yaptığı şikayet başvurusunda bulundukları anlaşılmaktadır. Borçlar Kanunu 53. maddesine göre hukuk hakimi ceza mahkemesinde verilen beraat kararı ile bağlı değilse de verilecek mahkumiyet kararı ve tespit edilen maddi olguları ile bağlıdır. Bu durumda mahkemece hazırlık soruşturması sonucunun eğer dava açılmış ise ceza davasının sonucunun beklenerek, hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde, hüküm kurulması usül ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.” (Yargıtay 13. Hukuk Dairesi E. 2008/11477 K. 2008/11825 T. 7.10.2008)
Tıbbi Hatanın Hukuki Sorumluluğu
Kamu veya Özel Hastanelerin Tazminat Sorumluluğunun Hukuki Dayanağı
Kamu hastaneleri veya sağlık kuruluşlarının (devlet hastaneleri, vakıf veya üniversite hastaneleri veya aile sağlık merkezi gibi sağlık kuruluşları) hukuki sorumluluğu idare hukukundaki hizmet kusuru kavramına dayanmaktadır. İdarenin hizmet kusuru nedeniyle açılan tazminat davalarına “tam yargı davası” denilmektedir. İdare sağlık hizmetlerinin gereği gibi ifa edilmesini temin edecek organizasyonları yaparak yeterli araç ve gereçle donatılmış bina ve tesislerde, sağlık hizmetinin özelliğine uygun olarak seçilen ve yetişmiş personelle hizmeti yürütmekle yükümlüdür. Sağlık hizmetinin verilmesi, organizasyonu veya işlemesinde idarenin çalışanlarından (doktor, ebe, hemşire, sağlık hizmetlisi vb.) kaynaklanan kusurlara “hizmet kusuru” denilmektedir.
Doktor-hasta ilişkisinin herhangi bir evresinde tıbbi standartların ihlal edilmesi malpraktis (doktor hatası) nedeniyle tazminat sorumluluğunu doğurur. Doktorun sorumluluğu, “haksız fiil”, “vekalet sözleşmesi”, “eser sözleşmesi”,”vekaletsiz iş görme” hükümlerine; kamu hastanelerinin sorumluluğu hizmet kusuruna; özel hastane veya sağlık kuruluşunun sorumluğu ise “hasta kabul sözleşmesi” çerçevesinde özel hukuktan kaynaklanan kusura dayanan sorumluluk rejimine dayanmaktadır.
Özel hastanelerde, sözleşme ilişkisi kural olarak hasta ile hastane arasında kurulmaktadır. Doktorun hukuki sorumluluğu devam etmekle birlikte şirket, adi ortaklık veya gerçek kişi olarak faaliyet gösteren özel hastanenin sorumluluğu da bu sözleşme kapsamında doğmaktadır. Hasta ile hastane arasında hem tıbbi uygulamayı hem de bakım uygulamalarını (yatırma, yeme-içme, temizlik vb.) içeren ve sözlü olarak da yapılabilen “hastaneye kabul sözleşmesi” yapılmaktadır. Özel hastane kabul sözleşmesi, tam veya kısmi bir hizmeti içerecek şekilde yapılabilir. Örneğin, sadece muayene olmak isteyen bir hastanın hastanede bakım ihtiyacı olmadığından, bu hastayla kısmi hastane kabul sözleşmesi yapıldığı kabul edilmektedir.
Özel hastane kabul sözleşmesi, kanunda yer alan tipik sözleşmelerden değildir. Özel hastaneye kabul sözleşmesi, malpraktis nedeniyle özel hastanelerin hukuki sorumluluğunun belirleyen ve herhangi bir şekil şartına tabi olmayan bir sözleşmedir. Sözleşme, sözlü yapılabileceği gibi içeriği tarafların istemlerine göre yazılı bir şekilde de düzenlenebilen, hasta ile özel hastane arasında yapılan kendine özgü bir sözleşme türüdür.
Yargıtay uygulamasına göre, özel hastane işleticisi doktorun tıbbi uygulama hatalarından sorumlu olduğu gibi aşağıda örnekleri verilen hallerde de ayrıca tazminat sorumluluğu doğmaktadır:
Malpraktis (Doktor Hatası) Maddi ve Manevi Tazminat Davalarında Yetkili Mahkeme
Malpraktis nedeniyle açılan maddi ve manevi tazminat davasının hangi yerdeki mahkeme tarafından yürütüleceğinin belirlenmesine ilişkin kurallara yetki kuralları denilmektedir. Örneğin, İstanbul’daki bir hastanede gerçekleşen bir ameliyat nedeniyle açılacak tazminat davalarına kural olarak İstanbul Mahkemeleri bakmakla yetkilidir. Ancak, bazı durumlarda özel yetki kuralları nedeniyle başka yerlerdeki mahkemeler de yetkili olabilmektedir.
Malpraktis nedeniyle açılacak maddi ve manevi tazminat davalarında genel yetkili mahkeme şu şekilde belirlenir:
Malpraktis nedeniyle maddi ve manevi tazminat davası açan davacı genel yetkili mahkemede dava açabileceği gibi aşağıdaki hallerde özel yetkili mahkemede de dava açabilir:
Tüketici Mahkemesinde Sözleşmenin İfa Yeri: Tüketici mahkemelerinde açılan eser veya vekalet sözleşmesinden kaynaklanan doktor hatası nedeniyle maddi ve manevi tazminat davası sözleşmenin ifa edileceği yerdeki tüketici mahkemesinde de açılabilir (HMK m.10). Yani, teşhis, tedavi (örn, ameliyat, ilaç tedavisi) veya bakımın yapıldığı yerdeki tüketici mahkemeleri de davaya bakmaya yetkilidir.
Tüketici Mahkemesinde Davacının Yerleşim Yeri: Tüketici davaları, tüketicinin yerleşim yerinin bulunduğu yerdeki tüketici mahkemesinde de açılabilir. (6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun m.73/5) Tüketici mahkemesine açılacak malpraktis davalarında tüketici olarak kabul edilen hastanın yerleşim yerindeki tüketici mahkemesi de davaya bakmaya yetkilidir.
Haksız fiil nedenine dayalı malpraktis maddi ve manevi tazminat davası, yukarıda belirttiğimiz genel yetkili mahkemede açılabileceği gibi aşağıdaki mahkemelerde de açılabilir (HMK md. 16):
Malpraktis Maddi ve Manevi Tazminat Davası Açma Süresi (Zamanaşımı)
Kamu hastanelerine (devlet hastanesi, üniversite hastanesi, araştırma hastanesi veya aile sağlığı merkezi sağlık kuruluşları vb.) karşı idare mahkemesinde hizmet kusuruna dayalı olarak malpraktis nedeniyle maddi ve manevi tazminat davası açılmadan önce, zararın ve doktor hatasının öğrenilmesi tarihinden itibaren bir yıl ve her halukarda olay tarihinden itibaren 5 yıl içinde ilgili idareye yazılı bir şekilde başvurularak maddi ve manevi tazminat talebinde bulunulması gerekir. (2577 sayılı Kanun m.13). İdarenin tazminat talebini kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren 60 gün içinde malpraktis nedeniyle tam yargı davası açılmalıdır. İdare, istek hakkında 60 gün içinde cevap vermediği takdirde bu sürenin bittiği tarihte istek reddedilmiş sayılır. İsteğin reddedilmiş sayılmasından itibaren, ikinci bir 60 günlük dava açma süresi içinde doktor hatası nedeniyle tam yargı davası açılabilir (İdari Yargılama Usulü Kanunu m.11). Özellikle belirtelim ki, idareye karşı açılan davalarda ceza hukukundan kaynaklanan uzamış zamanaşımı süreleri geçerli değildir.
Haksız fiile dayalı olarak özel hastane veya doktorlara açılacak malpraktis davalarında zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa ceza davası zamanaşımı hükümleri uygulanır (BK m.72).
Vekalet sözleşmesine dayalı olarak özel hastaneler veya doktorlar aleyhine tüketici mahkemelerinde açılacak tazminat davalarında zamanaşımı süresi 5 yıldır (6098 sayılı B.K. m.147/5). Örneğin, özel hastanede yapılan ameliyat sırasında hastanın bedeninde yabancı madde unutan dotor veya hastane aleyhine açılacak malpraktis davasının zamanaşımı süresi 5 yıldır.
Eser sözleşmesine dayalı olarak özel hastane veya doktor aleyhine tüketici mahkemesinde açılacak malpraktis davalarının zamanaşımı süresi de 5 yıldır (6098 sayılı B.K. m.147/6). Doktorun tıbbi uygulama konusunda ağır kusuru varsa yapılan işlemin niteliğine bakılmaksızın zamanaşımı süresi 20 yıldır (BK m.478). Estetik ameliyat, protez diş yapılması, lazer epilasyon vb. güzellik hizmetleri eser sözleşmesi kapsamında yerine getirilmektedir.
Tıbbi müdahaleden önce hastadan gerekli izin veya onay alınmadan vekaletsiz iş görme gerekçesiyle açılan malpraktis davalarında zamanaşımı süresi 10 yıldır (BK m.146).
Hastane Enfeksiyonları
Acinetobacter türleri hastane kaynaklı enfeksiyonlara neden olan fırsatçı patojenlerdir ve çoklu ilaç direncine sahip Acinetobacter türlerinin hastane ortamında yayılması enfeksiyon kontrolü açısından önemli bir problemdir. Bu çalışmada, hastane kaynaklı A.baumannii izolatlarının klonal yakınlıklarının, rep-PCR yöntemiyle belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışmaya, Ekim 2011-Mayıs 2012 tarihleri arasında, hastanede yatan hastaların klinik örneklerinden izole edilen toplam 75 Acinetobacter izolatı dahil edilmiştir. Acinetobacter izolatlarının antibiyotik duyarlılıkları, CLSI önerileri doğrultusunda, Kirby-Bauer disk difüzyon yöntemiyle test edilmiştir. Piperasilin, piperasilin-tazobaktam, sefepim, seftazidim, imipenem, meropenem, gentamisin, amikasin, tetrasiklin, levofloksasin, siprofloksasin ve trimetropim-sülfametoksazole direnç oranları sırasıyla; %96, %96, %97.3, %89.3, %96, %94.6, %66.7, %85.3, %68, %82.7, %97.3, %89.3 olarak belirlenmiştir. Çalışmadaki izolatların 73 (%97)'ünde üç veya daha fazla grup antibiyotiğe direnç (çoklu ilaç direnci) saptanmıştır. Rep-PCR ile yapılan klonal ilişki analizi sonucunda iki ana klon [A (7 alt tip), B (3 alt tip)] olmak üzere toplam sekiz (A-H) farklı klon tespit edilmiş; A klonunun baskın tip olduğu belirlenmiştir. Yetmiş beş Acinetobacter izolatının %72 (n= 54)'sinin A klonuna ait olduğu tespit edilmiş; B klonuna ait 13 izolat, C ve D klonlarında ikişer izolat, diğer klonlarda (E, F, G, H) ise birer izolat saptanmıştır. A klonu, reanimasyon yoğun bakım ünitesi örneklerinin %71 (20/28)'inden, cerrahi servislerinden gönderilen örneklerin %70 (7/10)'inden ve dahiliye yoğun bakım ünitesi örneklerinin tamamından (6/6) izole edilmiştir. İlk ve son izolatın izolasyon tarihleri arasında sekiz aylık süre olduğu belirlenmiştir. Sonuç olarak, bu çalışmada hastanemize ait Acinetobacter izolatlarının direnç oranlarında artış izlenmiş ve bu artışın aynı klona ait izolatların yayılımı ile paralel olduğu ortaya konmuştur. A klonuna ait izolatların, hastanemiz yoğun bakım ünitelerinde ve diğer servislerde hakim olduğu görülmüştür. Acinetobacter izolatlarının servisler arası transfer edilen hastalar ve çapraz bulaşlar sonucu yayıldığı düşünülmüştür. Çalışmada kullanılan rep-PCR yönteminin epidemiyolojik çalışmalarda ve enfeksiyon kontrolünde kullanılabilecek kolay uygulanabilen, hızlı ve başarılı bir yöntem olduğu kanısına varılmıştır. Dirençli izolatların hastane ortamındaki dağılımının klonal ilişki göstermesi, enfeksiyon kontrol önlemlerinin önemini bir kez daha vurgulamaktadır.
DANIŞTAY
15. DAİRE
E. 2013/11488
K. 2018/3852
T. 17.4.2018
* ÖLÜME BAĞLI MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT İSTEMİ ( Hastanece Amniosentez Yapıldıktan Sonra Hastanın Vefat Ettiği - Ölüme Hastane Enfeksiyonuna Neden Olan Bakterilerin Sebep Olduğu/Sağlık Hizmetinin Kötü İşletildiği ve İdarenin Eylemi İle Ölüm Arasında Uygun İlliyet Bağının Bulunduğundan Zararların Tazmin Edilmesi Gerektiği )
* HASTANE ENFEKSİYONUNA NEDEN OLAN BAKTERİLERİN HASTANIN ÖLÜMÜNE SEBEP OLMASI ( Maddi ve Manevi Tazminat İstemi - Hastanede Amniosentez Yapıldıktan Sonra Hastanın Vefat Ettiği/Sağlık Hizmetleriyle İlgili Gelişen Enfeksiyon Hastalıklarını Önlemenin İdarenin Sorumluluğunda Olduğu )
* SAĞLIK HİZMETİNİN KÖTÜ İŞLETİLMESİ ( Hastane Enfeksiyonuna Neden Olan Bakterilerin Sebep Olduğu Ölüm Olayıyla İlgili Maddi ve Manevi Tazminat İstemi/İdarenin Eylemi ile
Ölüm Arasında Uygun İlliyet Bağının Bulunduğundan Zararların Tazmin Edileceği)
6098/m. 51
ÖZET : Dava, idareye bağlı Hastanede yapılan yanlış müdahale ve tedaviler neticesinde karnındaki 4,5 aylık bebeği ile birlikte hayatını kaybettiğinden bahisle maddi ve manevi tazminatın ödenmesi istemine ilişkindir.Yataklı Tedavi Kurumları Enfeksiyon Kontrol Yönetmeliği uyarınca, yataklı tedavi kurumlarında sağlık hizmetleri ile ilişkili olarak gelişen enfeksiyon hastalıklarını önlemek ve kontrol altına almak, konu ile ilgili sorunları tespit etmek, çözümüne yönelik faaliyetleri düzenleyip yürütmek idarenin sorumluluğundadır. Müteveffanın ölümüne neden olan bakterilerin, hastane enfeksiyonuna neden olan bakterilerden olduğu görülmektedir. Hastanece kendisine amniosentez yapıldıktan sonra hastanın vefat ettiği ve ölüme hastane enfeksiyonuna neden olan bakterilerin sebep olduğu; amniyosentez sıvısı alımı için girişimlerde bulunan sağlık personeli hakkında düzenlenen rapor üzerine ilk seanstaki işleme ve sayısına dair kayıt tutulmaması, makul bir ara verilmeksizin tekrar ertesi gün girişimde bulunulması ile ölüm arasında nedensellik bağı bulunduğundan ilgili kamu görevlileri hakkında soruşturma izni verildiğinin anlaşılması, tüm bu hususların idarece sunulan sağlık hizmetinin kötü işletildiğini göstermekte olup, idarenin eylemi ile gerçekleşen ölüm arasında uygun illiyet bağının bulunduğu dikkate alındığında zararın tazmin edilmesi gereği kanaatine varılmıştır.
İstemin Özeti : İstanbul 1. İdare Mahkemesi'nin 07/03/2013 tarih ve E:2011/1086; K:2013/410 Sayılı kararının hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti :Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Düşüncesi :Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesince; tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:
KARAR : Dava; F. S.nin; davalı idareye bağlı Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde yapılan yanlış müdahale ve tedaviler neticesinde karnındaki 4,5 aylık bebeği ile birlikte hayatını kaybettiğinden bahisle toplamda 185.000,00 TL maddi, 400.000,00 TL manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemiyle açılmıştır.
İdare Mahkemesince; 07.11.2012 gün ve 3915 Sayılı Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu raporunda; olayın gelişim sürecinin ve hastane personeli ile davacıların ifadelerinin özetlenmesinin akabinde, müteveffanın 19.08.2010 tarihinde amniyosentez amacı ile söz konusu Hastaneye yatırıldığı, işlemin başarılı olmaması sebebiyle bir sonraki gün tekrarlandığı ve aynı gün taburcu edildiği, 22.08.2010 tarihinde rahatsızlanması üzerine tekrar aynı Hastaneye yatırıldığı ve karnındaki bebeğin alındığı, sonrasında 15.09.2010 tarihinde hastanın hayatını kaybettiği, hastanın ölüm nedeninin amniosentez sonrası gelişen sepsis ve komplikasyon olduğu, hastaya uygulanan tüm tetkik ve tedavilerin tıbben uygun olduğu, bu sebeple davalı idare personeline ve hizmetin işleyişine kusur atfedilemeyeceği belirtildiğinden davanın reddine karar verilmiştir.
Davacılar tarafından mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kararın bozulması istenilmektedir.
1980 doğumlu gebe F. S., 19.08.2010 tarihinde amniosentez yapılması için Eğitim ve Araştırma Hastanesine yatışı yapılmış, aynı gün amniyosentez sıvısı alınmak için girişimde bulunulmuş, ancak girişimler başarısız olmuştur.
Bir gün sonra 20.08.2010 tarihinde tekrar girişimde bulunulmuş ve 10 cc hafif hemorajik, 10 cc berrak amnion sıvısı alınarak laboratuvara gönderilmiştir.
F. S., olaydan iki gün sonra 22.08.2010 tarihinde saat 05:00 sularında genel durum bozukluğu, ateş yüksekliği, solunum sıkıntısı şikayetiyle işlemi gerçekleştiren Hastaneye başvurmuş, septik şok ve çoklu organ yetmezliği ön tanıları ile genel anestezi altında fetus ve ekleri boşaltılıp, hasta yoğun bakım servisine alınmış, 15.09.2010 tarihinde vefat etmiştir.
Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesi Postmortem Mikrobiyoloji Laboratuvarının 02.12.2010 tarihli raporunda, aerob kültürde klebsiella spp, pseudomonas spp ve acinetobacter baumannii ürediği tespit edilmiştir. Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Dairesinin 11.01.2012 tarih ve 108 Sayılı 108 Sayılı raporunda, tıbbi belgeler ve otopsi bulgularına göre kişinin ölümünün amniosentez sonrası gelişen sepsis ve komplikasyonları sonucu meydana geldiği kayıtlıdır.
"Hastanede sorun yaratan gram-negatif çomaklardan en önemlileri Enterobacteriaceae'dan Klebsiella pneumoniae, Enterobacter spp. ve E. coli suşları ile nonfermentatif gram-negatif çomaklardan Pseudomonas aeruginosa, Acinetobacter spp. (özellikle A. baumannii), Stenotrophomonas maltophilia ve daha az sıklıkla Burkholderia cepacia önemlidir. Bu bakterilerde her geçen gün artan direnç sebebiyle sorunlar da giderek artmaktadır." (Prof. Dr. N.G., Hastane İnfeksiyonlarına Yol Açan Sorunlu Mikroorganizmalar Nelerdir? Sorun Oluşturma Nedenleri Nelerdir? 4. Ulusal Sterilizasyon Dezenfeksiyon Kongresi – 2005 s. 696).
Yataklı Tedavi Kurumları Enfeksiyon Kontrol Yönetmeliği uyarınca, yataklı tedavi kurumlarında sağlık hizmetleri ile ilişkili olarak gelişen enfeksiyon hastalıklarını önlemek ve kontrol altına almak, konu ile ilgili sorunları tespit etmek, çözümüne yönelik faaliyetleri düzenleyip yürütmek idarenin sorumluluğundadır. F.S.nin ölümüne neden olan bakterilerin, yukarda alıntılanan bilimsel çalışmada yer verilen hastane enfeksiyonuna neden olan bakterilerden olduğu görülmektedir.
F.S'ye amniyosentez sıvısı alımı için girişimlerde bulunan sağlık personeli hakkında davalı idare tarafından gerçekleştirilen ön inceleme neticesi düzenlenen rapor üzerine verilen "Soruşturma İzni Verilmesi" kararında; F.S.nin eşi tarafından, eşine ilk seferde birden çok kez farklı boyutlardaki iğneler ile girişimde bulunulduğunun iddia edildiği, ilgili doktor tarafından ise tek iğne girişinin yapıldığının belirtildiği, 19.08.2010 tarihinde yapılan bu amniosentez işlemi hakkında herhangi bir kayıt ve belge bulunmadığı, işlemi gerçekleştiren Op.Dr. F. N.Ç. ile yapılan telefon görüşmesinde bunu doğruladığı ve nedenini bilmediğini belirttiği, dolayısıyla iğne giriş sayısı hakkında bir yorumun yapılamayacağı, 20.08.2010 tarihindeki girişimin başarıyla gerçekleştiği, literatürdeki genel eğilimin bir seansta en fazla iki girişim yapılması, ikisinin de başarısız olması durumunda 3-7 gün sonra yani intrauterin infeksiyon (koniamnionit) ve gebelik kaybı dışlandıktan sonra tekrar denemek olduğu, bahse konu olayda ilk seanstaki işleme ve sayısına dair kayıt tutulmaması, makul bir ara verilmeksizin tekrar ertesi gün girişimde bulunulması ile F. S.nin ölümü arasında nedensellik bağı bulunduğundan bahisle ilgili kamu görevlileri hakkında soruşturma izni verilmiştir.
Tüm bu hususlar idarece sunulan sağlık hizmetinin kötü işletildiğini göstermekte olup, idarenin eylemi ile gerçekleşen ölüm arasında uygun illiyet bağının bulunduğu da dikkate alındığında, davacıların uğradıkları maddi ve manevi zararın tazmini gerekmektedir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, İstanbul 1. İdare Mahkemesi'nin 07/03/2013 tarih ve E:2011/1086; K:2013/410 Sayılı kararının BOZULMASINA, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 2577 Sayılı Kanun'un 18.06.2014 gün ve 6545 Sayılı Kanunla eklenen Geçici 8. maddesinin 1. fıkrası ve 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 17.04.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
ÖRNEK DİLEKÇE
İSTANBUL NÖBETÇİ İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA
(Gönderilmek Üzere)
VAN NÖBETÇİ İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA
Adli Yardım Taleplidir.
DAVACILAR :1. FM (T.C. NO:1111111111)-………..Van
2. FM (T.C. NO:11111111111)-…….. /Van
VEKİLİ : Av. Salih MUHAN - Hastane 2.Cad. Urartu Oteli Karşısı Diarsa
İş Merkezi Kat:3 No:15 İpekyolu/VAN
DAVALI : SAĞLIK BAKANLIĞI-Bilkent yerleşkesi , Üniversiteler mah. Dumlupınar bulvarı 6001. Cad. No:9 Çankaya/Ankara 06800
İDARİ BAŞVURU TARİHİ : 06.10.2017
ZIMNEN RET TARİHİ : 06.12.2017
DAVA DEĞERİ : 251.000,00 TL Maddi ve Manevi Tazminat (Fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla)
KONU :Sağlık Bakanlığı S.B.Ü Kartal Dr. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde ameliyat olan müvekkil FM’in söz konusu ameliyattan kaynaklanan iş gücü kaybı nedeniyle, kendisi için maddi ve manevi; kocası içinse manevi tazminat talebimizden ibarettir.
AÇIKLAMALAR
1. Müvekkilim FM, bel ağrısı nedeniyle 19.09.2016 tarihinde Kartal Dr. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesine başvurmuş ve burada çekilen kontrastlı Lomber MR’da; Lomber 3 seviyesinde Lipom lehine Lezyon izlenmiştir. Diğer bir ifadeyle yağ kitlesi tespit edilmiştir. Akabinde ilgili hastanede 03.10.2016 tarihinde gerçekleşen cerrahi müdahale ile müvekkilimin sırtındaki yağ kitlesi alınmıştır.
2. Aşağıda detaylıca açıklayacağımız üzere müvekkilimde, ilgili hastanede yapılan cerrahi müdahale sonucunda gözde oluşan görme kaybı ve çift görme ile ayak sinirlerinin hasara uğramasından kaynaklı yürüyememe şeklinde zararlar meydana gelmiştir. Daha somut bir anlatımla müvekkilim FM, bel ağrısı şikayetiyle başvurduğu sağlık ünitesinde geçirdiği cerrahi operasyon neticesinde görme kaybı ile çift görme problemi yaşamış, şu an ise başkasının desteği olmadan yürüyememektedir. Ayrıca bu ameliyattan sonra müvekkilde ANAL TONUS’un azalması ve ÜRİNER İNKONTİNANS’ın pozitif olması nedeniyle idrarda kaçırma problemleri yaşanmaktadır.
3. S.B.Ü Kartal Dr. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne tedavi edilmek üzere müracaat eden müvekkilimin ameliyat öncesi yapılan fizik muayenesinde ekte de sunduğumuz 03.10.2016 tarihli epikriz formunda;
ALT EKSTREMİTELER
SAĞ EHL 5/5 TA 5/5 PLANTAR FLX 5/5 DİZ FLX 5/5 EXT 5/5 UYLUK FLX 5/5 EXT 5/5 LASEQUE
SOL EHL 5/5 TA 5/5 PLANTAR FLX 5/5 DİZ FLX 5/5 EXT 5/5 UYLUK FLX 5/5 EXT 5/5 LASEQUE
Olarak tespit edilmiştir. Diğer bir ifadeyle müvekkilimde herhangi bir maluliyet söz konusu değildir.
S.B.Ü Kartal Dr. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi 26.10.2016 tarihli epikriz raporunda belirtildiği gibi müvekkilimin ameliyat sonrası yapılan fizik muayenesinde ise;
GENEL DURUM ORTA, GÖZLER SESLE AÇILMAKTA, KOMUTLARA UYMAKTA,
ALT EKSTREMİTELER SAĞ EHL 4/5, SOL EHL 4/5 bulgularına yer verilmiştir.
Daha sonra 29.11.2016 tarihinde düzenlenmiş olan hasta epikriz formunda yer alan fizik muayene tutanağında;
GENEL DURUM ORTA, GKS:15, BİLİNÇ AÇIK KOOPERE ORYANTE. DIR+/+ IR +/+ PUPİLLER İZOKORİK. FACİAL ASİMETRİ YOK. 4 EKSTREMİTE HAREKETLİ, PARAPAREZİ MEVCUT. SAĞ AE: 3/5 SOL AE: 2/5 bulgularına yer verilmiştir.
S.B.Ü Kartal Dr. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından verilen yukarıda yazdığımız ve dilekçe ekinde de sunduğumuz raporlardan incelendiğinde müvekkilimin raporlarda yazılan değerlerinin sürekli düştüğü görülecektir.
4. Müvekkilim tedavisi boyunca düzenli olarak kontrollerine devam etmiştir. Müvekkilimde meydana gelen yürüyememe, görme bozukluğu ve anüsteki sinirlerin azalması durumu hastanenin epikriz raporlarının tarihleri esas alındığında söz konusu cerrahi operasyonundan hemen sonra gerçekleştiği görülecektir. S.B.Ü Kartal Dr. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından verilen epikriz ve sair raporlardan da anlaşıldığı üzere yalnızca bel ağrısı çeken ve başkaca bir rahatsızlığı olmayan müvekkilimde meydana gelen söz konusu zararların, hastanede yapılan cerrahi müdahale sonucunda oluştuğu, bu nedenle mezkur zararın hastane personelinin icrai/ihmali hareketinden doğmuş olduğu anlaşılmaktadır. Bu anlamda söz konusu idarenin meydana gelen zarar bakımından tam kusurlu olduğu anlaşılmaktadır.
5. Müvekkilim FM yürümekte büyük zorluk çekmesi üzerine 28.07.2017 tarihinde Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Dursun Odabaşı Tıp Merkezi’ne maluliyet raporu başvurusu yapmıştır. 09.11.2017 tarihli heyet raporu sonucunda müvekkilim %91 oranında malul kaldığı ortaya çıkmıştır. Ekte sunulan ilgili rapordan anlaşılacağı üzere, müvekkilimin maruz kalmış olduğu maluliyet, ilgili hastanece uygulanan yanlış tedaviden kaynaklanmıştır. Müvekkilim ameliyattan sonra gelişen yürümekte zorluk çekme, görmede zorluk çekme ve idrarda kaçırma problemleri üzerine davalı idari kuruma 06.10.2017 tarihinde idari başvuru yapmıştır. 09.11.2017 tarihi yani müvekkilin kalıcı sakatlığını öğrendiği Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nden alınan rapor tarihi, öğrenme tarihi olarak kabul edilmelidir.
6. Tarafımızca her ne kadar Sağlık Bakanlığına başvuru yapılmışsa da, davalı idarece başvurumuza herhangi bir cevap verilmemiş ve başvurumuz zımnen reddedilmiştir.
7. Öğreti ve uygulamadaki hakim görüşe göre, sorumluluk hukuku açısından kusurun, kast ve ihmal (taksir) olmak üzere ikiye ayrılacağı kabul edilmektedir. Bu bağlamda, kast hukuka aykırı sonucun bilerek ve isteyerek meydana getirilmesi; ihmal ise, hukuka aykırı sonucu istememekle birlikte, böyle bir sonucun önlenmesi için gerekli önlemlerin alınmaması ve gereken özenin gösterilmemesidir. Hukuk devleti ilkesinin bir sonucu olarak idare kusurlu veya kusursuz olarak verdiği zararları tazmin etmekle yükümlüdür. Anayasa’nın 125. Maddesinde “ İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.” düzenlemesi, aynı maddenin son fıkrasında “İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.” düzenlemesi yer almaktadır. İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır.
Anayasanın "Temel Hak ve Hürriyetlerin Korunması" başlıklı 40. maddesinin Ek fıkrası (3.10.2001-4709 S.K./16. m.) uyarınca; "...Kişinin, resmi görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, yasaya göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır." hükmünü içermektedir. Anayasa'nın bu hükümleriyle amaçlanan, memur ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken kusurlu davrandıklarından bahisle haklı ya da haksız olarak yargı mercileri önüne çıkarılmasını önlemek, kamu hizmetinin sekteye uğratılmadan yürütülmesini sağlamak ve aynı zamanda zarara uğrayan kişi yönünden de memur veya diğer kamu görevlisine oranla ödeme gücü daha yüksek olan devlet gibi bir sorumluyu muhatap kılarak kamu düzenini korumaktır. Kamu kurumları kamu hizmeti yaparlar. Ancak kamu kurumları tüzel kişilik olduklarından ve bu kişilik maddi değil soyut bir kişilik olduğundan, kamu hizmetini bizzat yerine getiremezler. Kamu hizmeti, gerçek kişi konumunda olan kamu görevlileri ve bunların kullandıkları araç ve gereçlerle yerine getirilir. Bunun sonucu olarak, kamu görevlilerinin veya bunların kullandıkları araç ve gereçlerin kusur, ihmal ve hatalarından dolayı kamu hizmetinin yerine getirildiği sırada kişilerin zarar görmesi halinde meydana gelecek kusur kamu kurumunun hizmet kusurunu oluşturur. Burada, kamu görevlisinin hizmetten ayrılabilen kişisel kusurundan bahsetmek de kesinlikle mümkün değildir. Kamu görevlisinin buradaki kusuru hizmet kusurunu oluşturur. Devletin sorumluluğunun diğer bir şartı da, zararın, memur ve diğer bir kamu görevlisi tarafından "görevini yerine getirirken" ve "görevle ilgili yetkilerini kullanırken" gerçekleştirilmiş olmasıdır. Şu halde "görevin ifası" "yetkinin kullanılması" ile gerçekleşen zarar arasında işlevsel (görevsel) bir bağ bulunmalı; zarar, kamu görevi (kamu yetkisi) yerine getirilirken, bu görev ve yetki sebebiyle doğmuş olmalıdır. Bireylerin, kamu hizmetini üstlenmiş olan kurumlardan hizmetlerinin gereğini beklemeleri kendileri açısından doğal bir haktır. Kamu hizmetini üstlenmiş kurumların da bu doğrultuda hareket etme yükümlülüğü bulunmaktadır. Dava konusu olayda müvekkilim, müracaat ettiği S.B.Ü Kartal Dr. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde gerekli ve doğru tedavi uygulanmayarak ve hizmetin kötü işlemesi sonucunda görme kaybı ile çift görme problemi, yürümede ciddi güçlük, ANAL TONUS’un azalması (idrarda kaçırma) gibi ciddi zararlara uğratılmıştır.
8. Manevi Tazminat İstemine İlişkin Olarak; Davalı idarenin haksız fiili nedeniyle; ekte sunulan Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Dursun Odabaşı Tıp Merkezi’nden alınan maluliyet raporundan da anlaşılacağı üzere müvekkil %91 oranda iş gücü kaybına uğramıştır. Bu durum müvekkili sadece ekonomik anlamda değil psikolojik ve ailevi açıdan da bir daha onarılamayacak derecede yıpratmıştır. Bu durum adeta müvekkilin iş umudunu ve hayatını da geleceğe yönelik olarak bitirmiştir, Tüm bu hususlar nazara alındığında aslında müvekkilin içinde bulunduğu elem, ızdırap ve çaresizlik talep ettiğimiz miktarla giderilemeyecek derecede fazladır.
9. Açıklanan nedenlerle S.B.Ü. Kartal Dr. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne başvuran, gerekli ve doğru tedavi uygulanmayarak hizmetin kötü işlemesi sonucunda ciddi bir şekilde zarara uğratılan müvekkillerimin uğramış oldukları zararların bir nebze karşılanabilmesi için işbu davayı açma zarureti hâsıl olmuştur.
10. Bunlarla beraber müvekkilin, mezkûr olay sonrası malul hale gelmesi ve başkaca bir geliri bulunmaması nedeniyle maddi olarak aciz düşmüş bulunmaktadır. ADLİ MÜZAHERETTEN yararlandırılması da taleplerimiz arasındadır.
HUKUKİ NEDENLER : İYUK, Borçlar Kanunu, HMK ve sair mevzuat ahkamı.
DELİLLER : Bilirkişi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Dursun Odabaşı Tıp Merkezi tarafından verilen heyet raporu, S.B.Ü. Kartal Dr. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından düzenlenen 03.10.2016 tarihli epikriz formu, S.B.Ü. Kartal Dr. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından düzenlenen 26.10.2016 tarihli epikriz raporu, S.B.Ü. Kartal Dr. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından düzenlenen 29.11.2016 tarihli epikriz formu, keşif ve sair delil ahkâmı.
SONUÇ VE İSTEM : (Fazlaya ilişkin dava, talep, ıslah ve diğer tüm haklarımız saklı kalmak kaydıyla); Yukarıda arz ve izah edilen hususlar ile sayın mahkemenizce res’n göz önünde bulundurulacak sebeplerle; Müvekkil FM’de meydana gelen iş gücü kaybı nedeniyle;
1. Öncelikle Adli Yardım Talebimizin Kabulünü,
2. Maddi Tazminat; FM’de meydana gelen iş gücü kaybı nedeniyle, şimdilik 1.000,00 TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte tazmin ve tahsilini,
3. Manevi Tazminat; FM’nin iş gücü kaybına uğraması nedeniyle yaşanan elem ve ızdıraptan ötürü, FM için 175.000,00 TL manevi tazminat ve koca FM için 75.000TL manevi tazminat olmak üzere toplam 250.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte tazmin ve tahsilini,
4. Yargılama giderleri ve her bir davacı için ayrı hesaplanacak ücreti vekâletin davalı idare üzerinde bırakılmasına karar verilmesini saygılarımla arz ve talep ederim. 07.12.2017
Davacılar Vekili
Av. Salih MUHAN
EKLER :
1. Onanmış vekâletname
2. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Dursun Odabaşı Tıp Merkezi 29.11.2017 tarihli maluliyet raporu
3. S.B.Ü Kartal Dr. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi tedavi edilmek üzere müracaat eden müvekkilimin ameliyat öncesi yapılan fizik muayenesi sonucu verilen 03.10.2016 tarihli epikriz raporu
4. S.B.Ü Kartal Dr. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi 26.10.2016 tarihli epikriz raporu
5. S.B.Ü Kartal Dr. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi 29.11.2016 tarihli epikriz raporu
6. 04.10.2017 tarihli idari başvuru dilekçesi ve iadeli taahhütlü mektup örnekleri
7. Fakirlik Belges
E-bültenimize üye olup sektörden haberler almak ister misiniz?
© 2020 Salih Muhan Hukuk & Danışmanlık | Salih Muhan Hukuk & Danışmanlık | WebMail | Tasarım & Programlama | VWT